SON DAKİKA EMEKLİ MAAŞI HABERLERİ: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz açıkladı! En düşük emekli maaşı artacak mı?
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, İstanbul'da ekonomi basını ile bir araya gelerek, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Suriye'deki gelişmelere değinen Yılmaz, ülkede artık bir diktatörlüğün yıkıldığını ve yeni bir düzenin oluştuğunu söyledi. Gelecek döneme ilişkin muhtemel gelişmeleri yorumlayan Yılmaz, "Şu anda acil konu, siyasi istikrarın sağlanması, güvenlik ortamının pekiştirilmesi, iç kavgaların olmadığı, bütün etnik grupların, mezheplerin, dinlerin kapsandığı kapsayıcı bir siyasi yapının oluşması, yeni bir anayasa, yeni bir güvenlik teşkilatıyla birlikte Suriye'nin siyasi ve güvenlik bakımından istikrarının sağlanması. Böyle bir Suriye, Türkiye'ye yönelik güvenlik risklerini, göç riskini azaltacaktır, Türkiye çok daha emniyetli sınırlarla karşı karşıya kalacaktır. Bütün bunlar bir defa güvenlik açısından, siyasi açıdan, terör bakımından, birçok açıdan Türkiye'ye faydalar doğuracak." diye konuştu. Yeni dönemde Suriye'nin yeniden imar edileceğini, altyapısıyla, üstyapısıyla, tarımıyla, sanayisiyle, ticaretiyle, turizmiyle yeni bir Suriye oluşacağını, vurgulayan Yılmaz, Türkiye'nin bu sürece mutlaka müdahil olacağını ve katkı sunacağını söyledi. Suriye ile ticaretin ve yatırımların artmasının Türkiye ekonomisine de önemli katkılar sunacağını vurgulayan Yılmaz, şu değerlendirmede bulundu: "Komşumuz Suriye'nin bu yeni döneminde yanında olacağız. Özellikle kurumsal anlamda tecrübe birikimimizi Suriyeli kardeşlerimizle her alanda paylaşacağız. Burada dünyaya da büyük bir rol düşüyor. Esed döneminde ortaya konan yaptırımlar var, bir diktatör döneminde. Şimdi yeni bir Suriye var, artık eski kalıplarla, tanımlamalarla Suriye'ye bakılması doğru değil, yeni bir ortam var. Dolayısıyla bu yaptırımların bir an önce kalkmasını temenni ediyoruz. Suriye'nin ekonomik gelişimi için Batılı ülkelerin özellikle yaptırımları var. Esed rejimine dönük bir yaptırımdı, şimdi o rejim ortadan kalktı, dolayısıyla bu yaptırımların kaldırılması önemli." Yılmaz, yine dost ülkelerin ve uluslararası kurumların Suriye'nin yeniden yapılanması için finansal destek sunmalarının önemine dikkati çekerek, bu konuda çağrıda bulundu. PKK bitiyor mu? Hüseyin Yayman: Türkiye'de iklim bambaşka olacak "DOĞU VE GÜNEYDOĞU TÜRKİYE ORTALAMASININ ÜZERİNDE BÜYÜYECEK" Cevdet Yılmaz, terörün Türkiye'ye maliyetine ilişkin bir soru üzerine, bir insanın ve can kaybının maliyetinin ölçülemeyeceğini dile getirdi. Terörün ülke ekonomisinde yol açtığı zararlara dikkati çeken Yılmaz, doğrudan maliyetlerin yanı sıra yapılamayan projeler nedeniyle de ortaya olumsuz bir tablonun çıktığını anlattı. İlginizi Çekebilir Yılmaz, terör olduğu için turizmin gelişemediği bölgelerin bulunduğunu, yatırımların yapılmadığını, bunu en fazla Doğu-Güneydoğu insanının yaşadığını ve nitelikli insan gücü ve yatırımcıların buradan kaçtığını anlattı. Terörle mücadeledeki başarı sayesinde son yıllarda bölgede güzel gelişmeler yaşandığına işaret eden Yılmaz, şöyle konuştu: "Şimdi Doğu, Güneydoğu bu süreçte Türkiye ortalamalarının üzerinde büyüme kaydedecek. Doğu ve Güneydoğu'da Gabar petrolünü görüyoruz. Terörsüz Doğu ve Güneydoğu'da, Mardin'de, Diyarbakır'da boş odası kalmayan otelleri, canlanan turizmi, hayvancılığı görüyoruz. Bütün bunlar aslında yeniden ekonominin canlandığını gösteriyor. Dolayısıyla biz teröre karşı aslında büyük bir başarı elde etmiş durumdayız. FETÖ'ye, DEAŞ'a ve PKK'ya karşı." "TERÖRÜN GÖLGESİNDE OLMAYAN BİR SİYASET İSTİYORUZ" Yılmaz, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin son dönemdeki mesajlarına ilişkin soru üzerine, şunları kaydetti: "Geldiğimiz süreçte ben şunu anlıyorum, Sayın Bahçeli her zaman 'Önce milletim, devletim, sonra partim ve ben' diyen bir siyasetçi. Siyasi hesaplarla değil, ülkenin geleceğiyle düşünen, uzun vadeli geleceği açısından doğru bulduklarını ortaya koyan bir devlet insanı. Dolayısıyla buradaki perspektifi de şu, 'Terörsüz bir Türkiye'. Bir taraftan da bölgemizdeki emperyalist gelişmeleri, Orta Doğu'da, Suriye'de yaşanan gelişmeleri ve bunların bölgemizde oluşturduğu riskleri bütün bunları görerek aslında iç cephemizi bütünleştirmemiz, kardeşliğimizi güçlendirmemiz ve terörsüz bir Türkiye olarak çok daha güçlü bir şekilde yolumuza devam etmemiz gerektiğinin bir ifadesi. Bunun zaten ana vizyonunu da Cumhurbaşkanı'mız ortaya koymuş durumda, bu da Türkiye Yüzyılı vizyonu. 100 yıllık bir Cumhuriyet'imiz var, çok büyük kazanımlarımız var. Şimdi yeni bir yüzyıla girdik ve bu yüzyıl birçok alt başlığı var ama bir tanesi de en temel başlıklarından biri 'Huzurun ve kardeşliğin yüzyılı olacak' diyor Cumhurbaşkanı'mız. Dolayısıyla ana vizyonumuz da bu. Bu vizyon çerçevesinde hareket ediyoruz. Terörün gölgesinde olmayan bir siyaset istiyoruz." Terörün, demokrasinin ve kalkınmanın düşmanı olduğunu vurgulayan Yılmaz, terör olması halinde seyahat etme ve girişimcilik özgürlüğünün ortadan kalkacağını, yatırım ortamının gelişmeyeceğini söyledi. "Dolayısıyla, terörsüz bir Türkiye aynı zamanda daha hızlı kalkınan, demokratik standartlarını daha hızlı y
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, İstanbul'da ekonomi basını ile bir araya gelerek, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Suriye'deki gelişmelere değinen Yılmaz, ülkede artık bir diktatörlüğün yıkıldığını ve yeni bir düzenin oluştuğunu söyledi. Gelecek döneme ilişkin muhtemel gelişmeleri yorumlayan Yılmaz, "Şu anda acil konu, siyasi istikrarın sağlanması, güvenlik ortamının pekiştirilmesi, iç kavgaların olmadığı, bütün etnik grupların, mezheplerin, dinlerin kapsandığı kapsayıcı bir siyasi yapının oluşması, yeni bir anayasa, yeni bir güvenlik teşkilatıyla birlikte Suriye'nin siyasi ve güvenlik bakımından istikrarının sağlanması. Böyle bir Suriye, Türkiye'ye yönelik güvenlik risklerini, göç riskini azaltacaktır, Türkiye çok daha emniyetli sınırlarla karşı karşıya kalacaktır. Bütün bunlar bir defa güvenlik açısından, siyasi açıdan, terör bakımından, birçok açıdan Türkiye'ye faydalar doğuracak." diye konuştu.
Yeni dönemde Suriye'nin yeniden imar edileceğini, altyapısıyla, üstyapısıyla, tarımıyla, sanayisiyle, ticaretiyle, turizmiyle yeni bir Suriye oluşacağını, vurgulayan Yılmaz, Türkiye'nin bu sürece mutlaka müdahil olacağını ve katkı sunacağını söyledi.
Suriye ile ticaretin ve yatırımların artmasının Türkiye ekonomisine de önemli katkılar sunacağını vurgulayan Yılmaz, şu değerlendirmede bulundu:
"Komşumuz Suriye'nin bu yeni döneminde yanında olacağız. Özellikle kurumsal anlamda tecrübe birikimimizi Suriyeli kardeşlerimizle her alanda paylaşacağız. Burada dünyaya da büyük bir rol düşüyor. Esed döneminde ortaya konan yaptırımlar var, bir diktatör döneminde. Şimdi yeni bir Suriye var, artık eski kalıplarla, tanımlamalarla Suriye'ye bakılması doğru değil, yeni bir ortam var. Dolayısıyla bu yaptırımların bir an önce kalkmasını temenni ediyoruz. Suriye'nin ekonomik gelişimi için Batılı ülkelerin özellikle yaptırımları var. Esed rejimine dönük bir yaptırımdı, şimdi o rejim ortadan kalktı, dolayısıyla bu yaptırımların kaldırılması önemli."
Yılmaz, yine dost ülkelerin ve uluslararası kurumların Suriye'nin yeniden yapılanması için finansal destek sunmalarının önemine dikkati çekerek, bu konuda çağrıda bulundu.
"DOĞU VE GÜNEYDOĞU TÜRKİYE ORTALAMASININ ÜZERİNDE BÜYÜYECEK"
Cevdet Yılmaz, terörün Türkiye'ye maliyetine ilişkin bir soru üzerine, bir insanın ve can kaybının maliyetinin ölçülemeyeceğini dile getirdi.
Terörün ülke ekonomisinde yol açtığı zararlara dikkati çeken Yılmaz, doğrudan maliyetlerin yanı sıra yapılamayan projeler nedeniyle de ortaya olumsuz bir tablonun çıktığını anlattı.
Yılmaz, terör olduğu için turizmin gelişemediği bölgelerin bulunduğunu, yatırımların yapılmadığını, bunu en fazla Doğu-Güneydoğu insanının yaşadığını ve nitelikli insan gücü ve yatırımcıların buradan kaçtığını anlattı.
Terörle mücadeledeki başarı sayesinde son yıllarda bölgede güzel gelişmeler yaşandığına işaret eden Yılmaz, şöyle konuştu:
"Şimdi Doğu, Güneydoğu bu süreçte Türkiye ortalamalarının üzerinde büyüme kaydedecek. Doğu ve Güneydoğu'da Gabar petrolünü görüyoruz. Terörsüz Doğu ve Güneydoğu'da, Mardin'de, Diyarbakır'da boş odası kalmayan otelleri, canlanan turizmi, hayvancılığı görüyoruz. Bütün bunlar aslında yeniden ekonominin canlandığını gösteriyor. Dolayısıyla biz teröre karşı aslında büyük bir başarı elde etmiş durumdayız. FETÖ'ye, DEAŞ'a ve PKK'ya karşı."
"TERÖRÜN GÖLGESİNDE OLMAYAN BİR SİYASET İSTİYORUZ"
Yılmaz, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin son dönemdeki mesajlarına ilişkin soru üzerine, şunları kaydetti:
"Geldiğimiz süreçte ben şunu anlıyorum, Sayın Bahçeli her zaman 'Önce milletim, devletim, sonra partim ve ben' diyen bir siyasetçi. Siyasi hesaplarla değil, ülkenin geleceğiyle düşünen, uzun vadeli geleceği açısından doğru bulduklarını ortaya koyan bir devlet insanı. Dolayısıyla buradaki perspektifi de şu, 'Terörsüz bir Türkiye'. Bir taraftan da bölgemizdeki emperyalist gelişmeleri, Orta Doğu'da, Suriye'de yaşanan gelişmeleri ve bunların bölgemizde oluşturduğu riskleri bütün bunları görerek aslında iç cephemizi bütünleştirmemiz, kardeşliğimizi güçlendirmemiz ve terörsüz bir Türkiye olarak çok daha güçlü bir şekilde yolumuza devam etmemiz gerektiğinin bir ifadesi. Bunun zaten ana vizyonunu da Cumhurbaşkanı'mız ortaya koymuş durumda, bu da Türkiye Yüzyılı vizyonu. 100 yıllık bir Cumhuriyet'imiz var, çok büyük kazanımlarımız var. Şimdi yeni bir yüzyıla girdik ve bu yüzyıl birçok alt başlığı var ama bir tanesi de en temel başlıklarından biri 'Huzurun ve kardeşliğin yüzyılı olacak' diyor Cumhurbaşkanı'mız. Dolayısıyla ana vizyonumuz da bu. Bu vizyon çerçevesinde hareket ediyoruz. Terörün gölgesinde olmayan bir siyaset istiyoruz."
Terörün, demokrasinin ve kalkınmanın düşmanı olduğunu vurgulayan Yılmaz, terör olması halinde seyahat etme ve girişimcilik özgürlüğünün ortadan kalkacağını, yatırım ortamının gelişmeyeceğini söyledi.
"Dolayısıyla, terörsüz bir Türkiye aynı zamanda daha hızlı kalkınan, demokratik standartlarını daha hızlı yükselten bir Türkiye demek. Biz artık terörün gündemden çıkmasını istiyoruz. Terörün hiçbir siyasi parti üzerinde, hiçbir siyasi grup üzerinde gölgesinin devam etmesini istemiyoruz." diyen Yılmaz, şunları kaydetti:
"Aslında terör olduğu sürece demokratik siyaset de olmaz. Elbette demokrasilerde çok partiler olacaktır, çok partili sistem zaten demokrasi. Farklı görüşler, farklı fikirler olacaktır ama terörün gölgesinde siyaset olmamalı. Hiçbir parti, hiçbir grup hem 'Ben demokratik siyaset yapıyorum' deyip hem de terörle iç içe veya dirsek teması içinde olamaz. Dolayısıyla terörün ortadan kalktığı, demokratik siyasetin güçlendiği bir ortamda Türkiye kardeşliğini, huzurunu daha da pekiştirecektir. Burada gördüğümüz kadarıyla Meclis çerçevesinde bir diyalog başlamış durumda. Bu da çok doğru bir yaklaşım. Çünkü şu an ki Meclisimiz Cumhuriyet tarihimizin temsil gücü en yüksek Meclislerinden, belki de en yükseği. Çünkü çok sayıda parti seçimle geldi ve her birinin belli sayıda milletvekili var. Yanlış hatırlamıyorsam seçmenin yüzde 95'inden fazlası temsil ediliyor. Dolayısıyla Meclis çerçevesinde yapılacak istişareler, değerlendirmeler çok kıymetli."
"EKONOMİK KALKINMA ORTAMI ÇOK ÇOK İYİLEŞECEKTİR"
Cevdet Yılmaz, terörün olmadığı bir ortamın hem Türkiye hem çevre ülkeler için çok önemli olduğunu ve yatırım ortamını iyileştireceğini belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
"Bunu bir yılla kısıtlamak doğru değil bence genel anlamda yatırım ortamı, ekonomik kalkınma ortamı çok çok iyileşecektir. Zaten terörün bu bölgeye başımıza bela edilmesinin en büyük sebeplerinden biri de bu bence. Enerjimizi başka alanlarda harcayıp gerçek anlamda kalkınmamıza, gelişmemize de engel oluyor bu yapılar. Bunların ortadan kalktığı bir ortamda kaynaklarımızı da dikkatimizi de çok daha esaslı konulara yönelteceğiz. Teknolojimizi nasıl geliştireceğiz, ülkemizi nasıl büyüteceğiz, insanımızı nasıl daha nitelikli yetiştiririz? Beşeri sermayeye nasıl daha fazla yatırım yaparız, bunlarla uğraşacağız ve bu uzun vadeli kalkınmamıza büyük destek olacak diye düşünüyorum."
"ULUSLARARASI YATIRIMLARDAN DAHA FAZLA PAY ALMA GAYRETİNDEYİZ"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, bir soru üzerine, Türkiye'ye doğrudan yatırım konusunda, uluslararası şirketlerde geçmişe göre çok daha yüksek bir iştah oluştuğunu gördüklerini söyledi.
Yatırımcılara her türlü kolaylığı sağladıklarını ve yatırım ortamını iyileştirmeye devam ettiklerini vurgulayan Yılmaz, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca uygulanan ve 30 milyar dolarlık bir program olan HIT-30'un Türkiye'nin teknolojik açığı olan alanlarda yabancı sermayeyi cezbedeceğini bildirdi.
Yılmaz, yatırımlar geldikçe cari açığın düşeceğini ancak uluslararası doğrudan yatırımın korumacılık eğilimleri nedeniyle eskisi kadar güçlü olmadığını, herkesin kendi ülkesine sermayeyi yönlendirmeye çalıştığını, buradan daha fazla pay alma gayreti içinde olduklarını anlattı.
Türkiye'ye ağırlıklı olarak Avrupa ve ABD'den yatırımların geldiğini, Çin'den son dönem bir elektrikli otomobil markasının yatırım kararı aldığını hatırlatan Yılmaz, "Daha fazlasını da elbette istiyoruz. Sadece Çin'den değil, hangi ülkeden olursa olsun dünyanın neresinden olursa olsun. Türkiye'ye gelip yatırım yapanlara kendi şirketimiz gibi bakıyoruz. Yeter ki gelsin üretimini burada yapsın, bize istihdam üretsin, teknoloji getirsin, ihracat getirsin bunun için de gayretlerimizi sürdüreceğiz." diye konuştu.
"TRUMP'IN MUHTEMEL GÜMRÜK TARİFELERİ BİZİ DE YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR"
Cevdet Yılmaz, SGK reformuna ilişkin soru üzerine, gündemlerinde kapsamlı bir çalışma olmadığını belirterek, "Kapsamlı analizler, etki değerlendirmeleri, nasıl yapacağımıza ilişkin tasarımlar netleştikten sonra bunları gündem yapmanın daha doğru olduğunu inanıyoruz. Dolayısıyla şu anda o kapsamda bir reform gündemimizde değil." diye konuştu.
ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump'ın uygulaması beklenen gümrük tarifelerine değinen Yılmaz, bunların uygulanıp uygulanmayacağının henüz kesin olmadığını ancak Çin'e karşı tarifeleri çok yükseltme gibi bir durumun ve bu kapsamda bir pazarlık pozisyonunun bulunduğunu dile getirdi.
Yılmaz, ABD'nin Çin'e uygulayacağı muhtemel tarifelerin Türkiye'yi de yakından ilgilendirdiğine dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:
"ABD'nin Çin'e karşı gümrük duvarlarını artırması halinde Çin, ABD dışı pazarlara çok daha yoğun bir şekilde ihraç yapma tutumu içine girecektir. Bu da bizim gibi ihracatçı ülkeleri elbette daha fazla rekabetle karşı karşıya getirecektir. Bunu dikkatle analiz ediyoruz ama henüz gerçekleşen bir durum söz konusu değil. Gerçekleşmelere göre buna bakmak durumundayız. Türkiye'nin Avrupa pazarına yakınlığı, lojistik avantajları bu anlamda elini güçlendiren unsurlar. Ama gelişmelere göre biz de ticaret politikalarımızda elbette bazı adımlar atmak durumunda kalabiliriz."
DPT DEĞERLENDİRMELERİ
Devlet Planlama Teşkilatının (DPT) yeniden kurulup kurulmayacağına ilişkin soru üzerine Yılmaz, bu kurumda 18 yılını geçirdiğini, 7 yıl da buradan sorumlu bakan olduğunu, dolayısıyla DPT'deki çalışma hayatının süresi için 25 sene denilebileceğini belirterek, kurumun 2011 yılında Strateji ve Bütçe Başkanlığına dönüştüğünü, bölgesel boyutunun Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına gittiğini anlattı.
Yılmaz, DPT'nin Strateji ve Bütçe Başkanlığıyla hem strateji yapan hem de elinde yatırım bütçesi ve genel bütçe olan bir kuruma dönüştüğünü ve doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bağlandığını hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Dolayısıyla şu anda aslında çok güçlü bir yapı, belki kamuoyunda yeterince reklamı yok veya tanıtılmıyor ama Strateji ve Bütçe Başkanlığının geçmişte bütçe kısmının sadece yatırımı vardı DPT'de. Şimdi yatırım, cari hepsi orada. Stratejiler yine 5 yıllık kalkınma planları hazırlıyor, uzun vadeli strateji dokümanları hazırlıyor. 'DPT'nin bir marka boyutu vardı' diyelim, bir markanın oluşması biraz zaman alıyor ama Strateji ve Bütçe Başkanlığımız şu anda bu eskiden gelen kültürü orada devam ettiriyor ve oradaki çalışanların birçoğu da eski DPT'den gelen kadrolar ve maliyenin bütçe biriminden. Ben de doğrusu birçok çalışmamda Strateji ve Bütçe Başkanlığıyla çalışıyorum, Cumhurbaşkanlığımıza bağlı bir başkanlık olarak."
NÜFUS POLİTİKALARI YÜKSEK KURULUNUN İLK TOPLANTISI 9 OCAK'TA
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, reel sektörün ekonomiye nasıl baktığına ilişkin soruya karşılık, bazı zorluklar yaşandığını ancak uygulanan doğru programın sonucunu sabırla beklediklerini söyledi.
Bu programın orta vadede kendileri için de çok daha iyi olacağına inandıklarını vurgulayan Yılmaz, "Yani özetlersem benim duyduğum mesaj bu, ama bir taraftan da elbette reel sektör belli taleplerini, belli beklentilerini ifade ediyor, biz de hiçbir şekilde onlara duyarsız kalmıyoruz." diye konuştu.
Yılmaz, kısa süre önce oluşturulan Nüfus Politikaları Yüksek Kuruluna ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
"Nüfus Politikaları Yüksek Kurulumuzun ilk toplantısını 9 Ocak'ta yapacağız. İlk toplantıda ana bir çerçevenin belirlenmesi için istişarelerimiz olacak, hemen yol haritamızın şekillenmesini beklememek gerekir. Kapsamlı yol haritamız için bir sunum olacak, bunun üzerinde tartışacağız ve muhtemelen yeni bir strateji eylem planını başlatacağız. Hazırlıklarını, teknik çalışmalarını, bir sonraki toplantıda da muhtemelen bu yeni bir yol haritasını sizlerle paylaşacağız ama bu arada spesifik bazı konuları da ele alma imkanımız olacak. Bunlardan bir tanesi Aile ve Gençlik Fonu kurduk biliyorsunuz, bunu pilot uygulama düzeyinde şu anda belli illerde hayata geçiriyoruz. Özellikle petrolden, doğal gazdan, madenlerden gelen gelirlerin bir kısmını bir fonda topluyoruz, bunu da yeni evlenen gençlere faizsiz imkan olarak sağlıyoruz. Bunu tüm Türkiye'ye yaygınlaştıralım mı, nasıl yapalım, bunu muhtemelen bir gündem maddesi olarak Nüfus Kurulunda tartışacağız. Çünkü nüfusun düşük olmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de evlilik yaşının giderek yükselmesi."
Yılmaz, evlilik yaşı yükseldikçe doğurganlık oranının düştüğünü kaydederek, evliliklerin biraz daha düşük yaşlarda gerçekleşmesi gerektiğini bildirdi.
Bazı gençlerin evlenmesinin önündeki finansal sıkıntıların aşılması için uyguladıkları programları anlatan Yılmaz, doğurganlığı azaltan sezaryen ameliyatların oranının Türkiye'de dünya ortalamasının çok üzerinde olduğunu bildirdi.
Yılmaz, "Elbette tıbbi bir sebep varsa hiç tartışmasız sezaryen olmalı, orada hiç tereddüt yok. Ama bir ülkede doğumların yüzde 60'ı sezaryenle oluyorsa bunu herhalde sadece tıbbi sebeplerle açıklayamayız. Yani başka sebepler var mutlaka burada. Dolayısıyla bunları da tartışmak durumundayız. Buna benzer çok sayıda başlık var, o yüzden kurul kurduk zaten. Çalışma hayatı yine, kadınların hem hayatını hem iş hayatını aynı anda sürdürmeleri durumunda ikisi arasında bir tercihe zorlamamak için yeni çalışma modelleri geliştirmemiz lazım." ifadelerini kullandı.
Her biri başka bir kurumu ve düzenlemeyi ilgilendiren çok sayıda başlık bulunduğunu söyleyen Yılmaz, bütün bunlara bir bütünlük içinde bakacaklarını ve yeni bir eylem planı ve yol haritası oluşturacaklarını bildirdi.
"KADINLARIN İŞ GÜCÜ PİYASASINA DAHA FAZLA GİRMESİ TÜRKİYE'Yİ RAHATLATACAK"
Cevdet Yılmaz, "en az 3 çocuk" sloganını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yıllardır söylediğini hatırlatarak, şimdi bunun kıymetinin daha iyi anlaşıldığını, başta çok tartışmalar yapılsa da gelinen noktada ne kadar haklı olunduğunun hep birlikte görüldüğünü vurguladı.
Kadınların iş gücü piyasalarına daha fazla girmesinin önemine dikkati çeken Yılmaz, şunları kaydetti:
"Bu nüfus dinamikleri açısından da önemli, giderek daha çok çalışan bulamama sorunuyla karşı karşıya kalacağız bu önümüzdeki süreçlerde. Şimdiden yaşıyoruz bunu. İş dünyasının dile getirdiği sorunlardan biri 'yeterince çalışan bulamıyorum' konusu. Dolayısıyla önümüzdeki dönem özellikle kadınların iş gücü piyasasına daha fazla girmesi Türkiye'yi bir oranda rahatlatacak bir durum. İş gücü ihtiyacını, çalışan ihtiyacını karşılayacaklar anlamında."
Yılmaz, asgari ücret ve emekli maaşlarına ilişkin görüşleri ile yeniden bir düzenlemenin yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine Yılmaz, son istihdam rakamlarını hatırlattı. Yılmaz, toplam 32 milyon 970 bin kişilik istihdamın yüzde 42'sinin asgari ücretliden oluştuğunu bunun da 6,7 milyon kişiye tekabül ettiğini vurguladı.
Kayıt dışılık konusunun ikiye ayrıldığına işaret eden Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:
"Birincisi, 'tamamen kayıt dışı çalışma', ikincisi 'eksik kayıtlılık'. Dünyada da bizde de böyle. Asgari ücret meselesinde bu sorunun da olduğunu biliyorum. Yani asgari ücretli 6,7 milyon gözüküyor ama muhtemelen gerçek anlamda bundan daha düşük. Asgari ücretli gösterip, başka şekillerde ücret veren işletmeler olduğunu da biliyoruz. Buna da eksik kayıtlılık diyoruz. Biz kayıt dışılıkla da eksik kayıtlılıkla da mücadele ediyoruz ama bu faktörleri dikkate almadan yapılacak bir yorumun çok da gerçekçi olmayacağını bilmemiz lazım. Asgari ücretle ilgili söyleyeceğim ikinci husus şu, altını hep çiziyoruz, bu bir taban ücret. Bunun üstü bir limit söz konusu değil. İdeal ücret veya olması gereken ücret şeklinde bir hadise değil. Bundan aşağı olmaz dediğimiz bir ücret. Dolayısıyla, birçok metropolde, belli sektörlerde, belli büyüklerdeki firmalarda zaten fiili ücretlerin daha yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz."
Bu konuda asıl problemin asgari ücrette daha az gelişmiş bölgeler, küçük ölçekli işletmeler ve emek yoğun sektörler olduğunu vurgulayan Yılmaz, "Bunlar asıl bunun baskısını daha fazla hissediyor ama biz her zaman söylüyoruz, burada verimlilik çok önemli. Verimlilik arttıkça ülkenin toplam faktör verimliliği, işletmelerin de işletme bazında verimliliği arttıkça aslında daha yüksek ücretin de zemini oluşmuş oluyor. Dolayısıyla önemli olan bu verimliliği artırmak, daha sağlam bir zeminde, kalıcı bir zeminde bu gelişmeleri sağlamak. Biz bütün imkanlarımızla bu yönde gayret ettik." ifadelerini kullandı.
"ASGARİ ÜCRETTE SON 2 YILDA YAPILAN ARTIŞLAR OLDUKÇA ÖNEMLİ"
Cevdet Yılmaz, enflasyona ilişkin sürece ve asgari ücret artış oranlarına değinerek, "Son 2 yılda yapılan artışlar oldukça önemli. Bu yıl da yaptığımız artışın gerçekleşecek enflasyonun üstünde kalacağını bekliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, 2003-2024 döneminde yıllık ortalama büyüme rakamının yüzde 5,4, asgari ücretteki reel artışın yıllık büyümesinin ise yüzde 5,6 olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Uzun dönemli baktığınızda da asgari ücreti büyümemizin üstünde artırmışız. Son dönemde önemli bir gelişme var. 2022 yılında emeğin milli gelirden, gayri safi katma değerden aldığı pay oldukça düşük seviyeye gelmişti. Pandeminin başka faktörlerin de etkisiyle hakikaten çok düşük bir düzeydi. Nitekim TÜİK, 2022 gelir dağılımı istatistiklerini yayımladığında, gelir dağılımında ciddi bir olumsuz etkilenme olduğunu gördük. Geçtiğimiz günlerde TÜİK, 2023 gelir bazlı rakamları açıkladı, burada gelir dağılımında nispi olarak bir düzelme olduğunu görüyoruz. 2025'te açıklanacak 2024 verilerinde de yine bu iyileşme eğiliminin devam edeceğini düşünüyorum. Bunun da öncü göstergesi emeğe, iş gücüne ödemelerin gayrisafi katma değer içindeki payı. 2024 yılı üçüncü çeyreğinde, serinin açıklandığı 1998'den beri en yüksek değer olan yüzde 37,6'ya ulaşmış durumdayız. Yani iş gücü ödemelerinin gayrisafi katma değerdeki payı itibarıyla 2024'ün üçüncü çeyreğinde tarihi yüksek seviyeyi görmüş durumdayız ve son bir yılda burada 6,1 puanlık artış var. Bu da önümüzdeki dönem gelir dağılımı açısından daha olumlu bir tablonun oluşacağını gösteriyor."
"ENFLASYONDA CİDDİ BİR SAPMA OLMAYACAĞINA İNANIYORUZ"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, net asgari ücretin dolar karşılığı durumuna vurgu yaparak, asgari ücretin 2002'de 114 dolar, 2024'te ise 519 dolar olduğunu, 2025'teki son güncel artışla tutarın 627 doların üzerine çıktığını bildirdi.
Yılmaz, "Bu net maaşlara bir de işverene maliyeti açısından bakarsanız, tabi çok daha yüksek rakamlarda. Şu anki asgari ücret seviyemiz Rusya, Romanya, Bulgaristan, Meksika, Brezilya, Güney Afrika, Endonezya, Çin, Mısır ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin üzerinde bir rakam." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın asgari ücrete ilişkin, "Şayet enflasyon oranında çok ciddi bir sapma olursa tabii ki biz de buna kayıtsız kalmaz, gerekli değerlendirmeleri yaparız." dediğini hatırlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
"Cumhurbaşkanımız zaten bunu söyledi. Biz ciddi bir sapma olmayacağına inanıyoruz, politikalarımızı o çerçevede sürdürüyoruz. Önemli olan şudur, bugün yüksek bir maaş verirsiniz, yarın enflasyon bundan daha yüksek çıkarsa verdiğiniz maaşın hiçbir anlamı kalmaz. Önemli olan enflasyonu dizginleyip, düşürüp, somut, reel satın alma gücünde artış sağlamak. Bizim amacımız satın alma gücünde kalıcı artış sağlamak. Dolayısıyla bunu sağlamak için her türlü gayreti sarf edeceğiz."
"EMEK YOĞUN SEKTÖRLERDE İSTİHDAM KATKISI SAĞLAMAK İSTİYORUZ"
Yılmaz, bu süreçte istihdamı da desteklemeye devam edeceklerini belirterek, asgari ücret kararıyla birlikte 700 lira olan asgari ücret desteğini 1000 liraya çıkardıklarını, bunun da önemli bir katkı olduğunu dile getirdi.
Ekonomi Koordinasyon Kurulunda (EKK), kamuda özellikle emek yoğun işletmelerle, hem imalatçı hem ihracatçı işletmelerle ilgili geniş değerlendirmeler yaptıklarını aktaran Yılmaz, şu bilgiyi verdi:
"Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın, Strateji ve Bütçe Başkanlığımızın önemli çalışmaları oldu. Bu kapsamda da yine bir inisiyatif var, o da istihdamını koruyan emek yoğun sektörlerde faaliyet gösteren işletmelere çalışan başına 2 bin 500 liraya kadar istihdam katkısı. Bu özellikle tekstil, konfeksiyon, deri, mobilya gibi emek yoğun sektörleri ilgilendiren bir karar. Ocak ayı içinde bir düzenleme yapmak, işletmelerimizin istihdamını korumak istiyoruz, programın asıl amacı bu. İstihdamını korumuş, belli bir referans döneme göre azaltmamış olan KOBİ'lerimiz, işletmelerimiz bundan istifade edecekler. Cumhurbaşkanımız bunun ana başlığını açıkladı zaten, detaylarını tartışacağız."
Amacın KOSGEB kanalıyla işletmelere bu desteğin bürokrasi oluşturmadan, çok hızlı, seri şekilde tespitleri yapılarak verilmesi olduğunu vurgulayan Yılmaz, "İşletmelerimize 2 bin 500 liraya kadar olan desteği sağlamak istiyoruz. Ama her sektörde değil, emek yoğun sektörlerde ve KOBİ'lerimizi hedefleyen bir anlayış içinde bu desteğimizi sağlayacağız. Amacımız insanların işini korumak, işletmelerin ayakta kalması, devam etmesi, istihdam sağlaması ekonomik ve sosyal olarak çok çok önemli. Dolayısıyla insanlarımızın iş gücü piyasalarında kalması için yeni bir programı da başlatıyoruz." ifadelerine yer verdi.
"EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞI KONUSUNDA BİR ÇALIŞMA YAPACAĞIZ"
Emekli maaşlarında yapılacak artışa ilişkin görüşleri sorulan Yılmaz, asgari ücret oranıyla emekliye artış oranının mukayese edilmesinin doğru olmayacağını söyledi.
Yılmaz, şu değerlendirmede bulundu:
"Birisi bir yıllık süreçle ilgili bir artış, diğeri 6 aylık. Emekli ve memur artışı 6 aylık yapılıyor. Temmuzda tekrar bu artışlar yenilenecek. Burada da kural belli. Biliyorsunuz burada gerçekleşen enflasyon ve toplu sözleşme var, yani burada kural bazlı bir şey var. Burada asıl kural bazlı olmayan konu en düşük emekli aylığı. En düşük emekli aylığı bugün geldiğimiz noktada 12 bin 500 liraya çıkmış durumda. Kök ücretleri daha düşük olan, oldukça önemli sayıda emeklimiz bundan istifade ediyor. Kök ücretinden daha yüksek bir emekli ücreti almış oluyor. Yani primiyle bağlantılı kök ücretinden daha yüksek bir emekli maaşı almış oluyor. Bunu kanunla ancak değiştirebiliyorsunuz. Bu normal sistemden gelen bir şey olmadığı için, kanunla gelen bir yapı olduğundan ancak kanunla düzenlenerek yine sağlanabilir."
Cevdet Yılmaz, bu konuda bir çalışma yapacaklarının altını çizerek, " Yani burada diğer ücretler artarken asgariyi olduğu gibi tutmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Bir çalışma yapacağız ve bir kanuni düzenleme muhtemelen gündeme gelecek. Nihai çalışma tamamlandıktan sonra grubumuzla kanun çalışmasını gündeme taşıyacağız. Ocak ayı içinde bu gerçekleşecektir diye düşünüyorum." dedi.
Fiyatlama davranışlarının giderek düzeldiğini belirten Yılmaz, burada beklentilerin çok önemli olduğunu, yapılan anketlerde finans piyasasını bilen aktörlerin hedeflerinin açıklanan hedeflere oldukça yakın şekillendiğini söyledi. Yılmaz, reel sektör ve vatandaşların beklentilerinde daha yukarıda olduklarına dikkati çekerek, "Örneğin geçen ay enflasyon yüzde 47 iken '1 yıl sonrası ne olacak?' dediğinizde, reel sektör 40-50 olacak diyor ama geldiği yere bakarsanız bu çok daha yüksekti, buralara geldi. Beklentilerde bir iyileşme oldu ama hala gerçekçi bir noktaya geldiğimizi düşünmüyoruz. Özellikle enflasyondaki gelişmelerle birlikte reel sektör beklentilerinde de daha fazla iyileşme bekliyoruz." diye konuştu.
İstatistik kurumlarının ölçtüğü enflasyonla, işletmelerin, vatandaşların hissettiği veya algıladığı enflasyon arasında fark olduğuna dikkati çeken Yılmaz, bu konuda dünyadaki örneklere atıfta bulundu.
Yılmaz, Türkiye'de de dünyada da durumun boyutlarının aynı olduğuna işaret ederek, şu ifadeleri kullandı:
"Bu bütün dünyada böyle. Avrupa'da gidip ölçtüğünüzde, orada bu fark var, başka ülkelerde de var. Biraz seçici algılama var yani sizin için önemli birkaç kalem algınızı oluşturabiliyor. Oysa istatistik kurumları yüzlerce kalemi alıp ortalamasını hesaplıyorlar. Yine vatandaşımız geçmişten gelen hafızayı daha fazla taşıyor. Gelişmelerden, o aylık olumlu bir şeyden ziyade, geçmiş tecrübeyi bugüne taşıyabiliyor. Çeşitli sebeplerle bu fark bütün ülkelerde var. Bu Avrupa'da da böyle, dünyada da böyle. Dolayısıyla bu normal bir durum ama bunun eğilimine bakmak lazım, nereye doğru gidiyor? Vatandaşımızda reel sektörde beklentinin giderek aşağıya doğru geldiğini görüyoruz. Bu da sevindirici. Bu beklentilerin daha reel bir zemine doğru gelmesi enflasyonla mücadelemize güç verecektir. Özellikle son dönemlerdeki bu gelişmelerin beklentileri de giderek daha fazla iyileştireceğini öngörüyoruz. Dolayısıyla hem enflasyonun ana eğilimindeki değişim hem de beklentilerdeki iyileşme 2025 yılı için bize daha güçlü bir dezenflasyon perspektifi sunuyor."
"SURİYE'DEKİ GELİŞMELER, TÜRKİYE'NİN BÜYÜMESİNE OLUMLU KATKI YAPAR"
Yılmaz, büyümenin kompozisyonu oluşturulurken Suriye'deki son gelişmelerin dikkate alınıp alınmadığı sorusunu da yanıtladı. Gelişmelerin hızına dikkati çeken Yılmaz, Suriye'deki dönüşümün bütün dünyayı şaşırtan bir hızla gerçekleştiğini dile getirdi.
Bu sürecin Türkiye'nin büyümesine olumlu katkıda bulunacağını vurgulayan Yılmaz, "Büyümemize güç katacağını, iç talebe güç katacağını düşünüyorum." dedi.
"(OVP) ESAS OLAN PROGRAM ETKİSİDİR, PROGRAM ETKİSİ DE OLUMLU YÖNDEDİR"
Enflasyonda baz etkisine ilişkin değerlendirmeleri sorulan Yılmaz, "2024’ün ocak-şubat aylarında enflasyon nispi olarak yüksekti. Bu sene ocakta baz etkisinin olumlu olacağını düşünüyorum. Birçok fiyat, ücret ocakta güncellendiği için, ocak ayı biraz daha normal ortalamanın üstünde gelir, aylık enflasyon diğer aylara göre nispeten daha yüksek olur ama geçen senenin ocak ayıyla kıyasladığımız zaman bu sene çok daha düşük olacağını tahmin ediyoruz." diye konuştu.
Yılmaz, Ocak 2024'te rakamın biraz daha beklentinin üstünde çıktığını anımsatarak, şunları kaydetti:
"Onun baz etkisi olumlu olacaktır diye düşünüyorum. Geçen yıl ocakta mesela yüzde 6,7 olmuş, şubatta yüzde 4,5 olmuş. Dolayısıyla bu ilk aylarda bize olumlu yansıyacaktır. Fakat hep şunu söylüyorum, bazen medyadan arkadaşlarımız da söylüyorlar, 'Baz etkisi de şu oldu, bu oldu.' diyorlar. Program yoksa baz etkisi de olmaz, esas etki program etkisidir. Çünkü program olmazsa siz bu oranı düşürmezseniz. Dolayısıyla, esas olan program etkisidir ama baz etkisinin de faydalı olduğu aylar veya olumsuz etkilediği aylar da elbette olabilir. Esas olan program etkisidir, program etkisi de olumlu yöndedir."
"DEPREM HARCAMALARININ AZALMASIYLA MALİ ALAN DAHA DA AÇILACAK"
Konuşmasında yönetilen/yönlendirilen fiyatlarda yapılan çalışmalara değinen Yılmaz, burada en önemli kalemin akaryakıt olduğunu, ağırlıklı olarak diğer kalemleri etkileyen bir nitelik taşıdığını anlattı.
Yılmaz, bütçe açığının düşürülmesi, kamu gelirlerinin korunması, dezenflasyon sürecine mali destek gibi hedeflere ulaşmak için yapılan çalışmaların önemine dikkati çekerek, "Deprem harcamalarının azalmasıyla mali alan daha da açılacak." ifadesini kullandı.
Şu anda mali sistem üzerinde depremin ciddi bir yükü bulunduğunu, bunun da mali alanı daralttığını dile getiren Yılmaz, şu değerlendirmede bulundu:
"Mali alan açıldıkça, bunu reel sektör için, sosyal harcamalar için ve enflasyonla mücadeleyi desteklemek için kullanma imkanımız da artacaktır. Dolayısıyla şu günkü şartlarda yapabileceğimizin maksimumunu yapmaya gayret ediyoruz. Özellikle akaryakıtı kritik gördüğümüz için, tüm sektörleri etkileyen, enflasyon içinde payı yüksek olan bir kalem olarak gördüğümüz için, tercihimizi orada kullanmış olduk ve bu da bence doğru bir yaklaşım. Bu, enflasyonla mücadele açısından da doğru bir yaklaşım. Diğer birçok kalem, herkesin her zaman yaptığı işler değil ama akaryakıt her gün insanımızın bir şekilde doğrudan veya dolaylı olarak muhatap olduğu bir alan. Dolayısıyla tercihimizi orada kullanmış olduk."
"ENFLASYONUN ANA EĞİLİMİ VE BEKLENTİLER KONUSUNDA İYİLEŞME SÜRECİNDEYİZ"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) faiz indirimi kararının devam edip etmeyeceği yönündeki soruya, "Burada Merkez Bankamız kendi kanuni çerçevesi içinde kararlarını veriyor ve bunları da toplumla paylaşıyor, izah ediyor. İki şeyin altını çiziyor yaptığı açıklamalarda, enflasyonun ana eğilimi ve beklentiler. Her ikisinde de bir iyileşme süreci olduğunu görüyoruz." yanıtını verdi.
Enflasyonda en katı alanın hizmetler olduğuna işaret eden Yılmaz, şöyle konuştu:
"Özellikle hizmetlerde son çeyrekte ciddi bir kırılma olduğunu, enflasyonun aşağıya doğru geldiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu enflasyonun ana eğiliminde aşağıya doğru bir eğilim, gidişat oluşmuş durumda. Bu da tabii Merkez Bankamızın politikasını etkileyecektir, başka türlü düşünmek de mümkün değil ama faiz politikası dışında da enstrümanları var Merkez Bankamızın. Bir taraftan da makro ihtiyati tedbirler dediğimiz başka tedbirler de alması mümkün. Enflasyon tek haneye düşene kadar sıkı tutuşunu ana çerçevede sürdürecektir ama enflasyondaki bu ana eğilimlere göre de tabii ki kararlarını kendi yetkili kurullarında alacaktır. Genel çerçeve şu, enflasyonun ana eğilimi düşüyor, beklentiler iyileşiyor."
"KUR HEDEFİMİZ SÖZ KONUSU DEĞİL, PİYASAYA BIRAKIYORUZ"
Kur politikasına da değinen Yılmaz, serbest kur politikasının uzun yıllardır devam ettiğini anımsatarak, "Merkez Bankası spekülatif bir hadise görmediği sürece kurun düzeyini belirleyici müdahale yapmıyor bizim sistemimizde ama bir spekülatif hadise görürse ona müdahale etme görevi Merkez Bankasının." dedi.
Yılmaz, kuru esas olarak piyasanın belirlediğine dikkati çekerek, en sağlıklısının da bu olduğunu dile getirdi.
Serbest kur, dalgalı kur denilen rejimi değiştirme gibi bir niyetleri bulunmadığını, bunun aynen devam edeceğini vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:
"Bu spekülatif hadiselere müdahale edilmeyecek anlamına da gelmiyor. Bu konuda Merkez Bankamızın kanunu açık, spekülatif hadiseler olduğu zaman Merkez Bankamız müdahalesini yapıyor. Dolayısıyla biz Orta Vadeli Program'da planlarımızda, programlarımızda kur hedefi koymuyoruz ortaya, varsayım yapıyoruz, o hesabı varsayım üzerinden birtakım değerler koyuyoruz ortaya. Bunu bir hedef olarak algılamayın, hiçbir şekilde bir kur hedefimiz söz konusu değil. Bunu piyasaya bırakıyoruz ama elbette spekülatif hadiseler söz konusu olduğunda, manipülatif hadiseler söz konusu olduğunda olayın rengi elbette değişiyor."
"2025'LE BİRLİKTE POLİTİKA FAİZİ MEVDUAT FAİZLERİNE DAHA FAZLA YANSIYACAK"
Merkez Bankasının faiz kararının bankacılık sistemine nasıl yansıyacağının sorulması üzerine Yılmaz, geçen yılın sonunda fazla yansımadığını çünkü bankaların yıl sonunda pazar paylarını daha yüksek tutmak istedikleri için mevduat faizlerini fazla düşürmediklerini anlattı.
Yılmaz, şöyle devam etti:
"2025'le birlikte artık o rakamlar geçtiği için şimdi daha fazla yansımasını bekleyebiliriz. Merkez Bankasının politika faizi bankaların mevduat faiz oranlarına daha fazla yansıyacaktır diye düşünüyorum. Bizim tüketici kredilerini cazip hale getirme gibi bir yaklaşımımız yok ama üreticileri, reel sektörü, istihdam üretenleri, bütün bu farklı kesimleri destekleyen programlarımız var. Dolayısıyla bütün bunlarla birlikte kredileri daha çok üretime, arza, üretimin genişlemesine, istihdama, ihracata destek olacak bir anlayışla kurguluyoruz. Zaten büyüme stratejimizin de bir parçası bu, daha tüketim odaklı değil, üretim odaklı bir büyüme perspektifi."
KKM SÜRECİ
Yılmaz, Kur Korumalı Mevduatın (KKM) ne zaman biteceğine ilişkin soruya, "2025 yılı içinde herhalde artık bunu fazla konuşmamaya başlarız. Tam tarih vermem mümkün değil ama aşama aşama zaten bunun cazibesi kalkıyor. Kamuya bir yük getirmediği sürece, kamuya bir harcama yükümlülüğü getirmediği sürece bir finansal enstrüman olarak finans kurumları kullanmak istiyorlarsa da kullansınlar. Ben şahsen bunda bir problem görmüyorum ama önemli olan kamuya bir yükümlülük getirmemesi. O yönde de zaten önemli adımlar atmış durumdayız. Bence bugün geldiğimiz noktada artık KMM'nin büyük oranda etkisi azalmış durumda." cevabını verdi.
KKM dışında yeni finansal enstrümanların olup olmayacağının sorulması üzerine Yılmaz, bunun olabileceğini, KKM'den bağımsız genel politikalarının bu olduğu yanıtını verdi.
"Finansal enstrümanları çeşitlendirmemiz, tasarruf oranını artırmamız gerekiyor." diyen Yılmaz şöyle devam etti:
"En büyük kalkınma perspektifiyle yine bakacak olursak, bir ülkenin en önemli iki konusu vardır, birincisi tasarruf oranını artırmak, ikincisi tasarrufları üretken alanlara kanalize etmek. Tasarruf oranlarını artırmak için de finansal enstrümanları elbette çeşitlendirmelisiniz, işte Bireysel Emeklilik Sistemi'nden sermaye piyasalarına, sadece bankacılık sistemi değil, niçin daha fazla insan sermaye piyasalarından istifade etmesin veya sigortacılık sistemimiz niçin daha fazla gelişmesin, bireysel emeklilik niye daha güçlü hale gelmesin? Dolayısıyla 'tamamlayıcı emeklilik' dediniz, yeni enstrümanlar niye olmasın? Bunlar olsun ki toplam tasarruf oranımız yükselsin. Tasarruf oranımız yükseldiği zaman cari açığımız haliyle düşüyor. Çünkü yatırımlarınızı ya kendi tasarruflarınızla finanse edersiniz veya dış dünyanın tasarruflarıyla. Tasarruf oranınız yükselip kendi yatırımlarınızı finanse eder hale geldiğinizde cari açık probleminiz kalmaz. Önümüzdeki süreçte finansal enstrümanları artırmak, bankacılık veya bankacılık dışı sermaye piyasaları, başka alanlarda tasarruf oranlarını yükselten, hem bireyler için getirisi olan hem de makro düzeyde toplam tasarruf oranımızı artıran enstrümanları geliştirmeye, desteklemeye devam edeceğiz."
"VERGİDE ESKİSİ KADAR GENİŞ BİR ŞEY BEKLEMEMEK GEREKİR"
Yılmaz, tasarruf tedbirlerinin orta vadeli bir şey olmadığını belirterek, "Zaten ilan ederken de öyle dedik. Bu bir kültür aslında, sürekli olması gereken bir şey. Belki belli dönemsel şeylerle ifade ediyoruz ama esasında sürekli gösterilmesi gereken bir çaba, bir kültür aynı zamanda. Dolayısıyla bu tasarruf tedbirleri, tasarrufa dönük anlayışımızı kamuda devam ettireceğiz." dedi.
Yeni bir vergi reformu olup olmayacağı sorulan Yılmaz, "Vergilerle ilgili büyük oranda zaten çalışmalar yapıldı, eskisi kadar geniş bir şey beklememek gerekir. Vergilerde zaten büyük oranda çalışmalar yapıldı." dedi.
MUHALEFETE "İŞSİZLİK TANIMI" ELEŞTİRİSİ
Geniş-dar tanımlı işsizlik mukayesesine ilişkin de değerlendirmede bulunan Yılmaz, "Bizim muhalefet, bizdeki geniş tanımlı işsizliği alıp Avrupa'daki dar tanımlı işsizlikle mukayese ediyor, bu doğru değil. Geniş tanımlıysa başka ülkelerin geniş tanımlısıyla mukayese etmeniz lazım. Yani bizim geniş tanımlı işsizliğimizi alıp Avrupa’nın dar tanımlı işsizliğiyle mukayese, elmayla armudu mukayese etmek gibi oluyor. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), Birleşmiş Milletler, uluslararası kuruluşların yaptığı tanım neyse TÜİK ona göre hesaplıyor, kendi kafasından ben bir tanım yapayım da böyle hesaplayayım demiyor." değerlendirmesinde bulundu.
"TÜİK, ULUSLARARASI TANIMLARA GÖRE ÇALIŞAN KURULUŞ"
TÜİK'e yönelik eleştirilere de yanıt veren Yılmaz, kurumun uluslararası tanımlara göre çalışan bir yer olduğunu vurguladı.
Yılmaz, "TÜİK, Eurostat'a ve Birleşmiş Milletlerin tanımlarına göre çalışan bir kurum. Uygulamada bir eksik, noktasal bir yanlış görürseniz o ayrı bir şey ama dünyada işini de en iyi yapan kurumlardan bir tanesi. Ben şunu da hatırlıyorum, bize gelip 'Siz bu tecrübenizi diğer gelişmekte olan ülkelere gidin, aktarın' diyen uluslararası kuruluşlar oldu. Dolayısıyla kendi kuruluşlarımıza da çok haksızlık yapmayalım. Gerçekten önemli bir birikime sahip olan bir kuruluşumuz. Buradaki mesele şu, hangi tanımla yapıyorsanız uluslararası mukayeseyi de o çerçevede yapmanız lazım ki gerçekçi olsun." ifadelerini kullandı.
"ÇEŞİTLİ POLİTİKALARLA GIDA ARZINI ARTIRICI YAKLAŞIMIMIZ VAR"
Yapısal reformlar konusundaki görüşleri sorulan, yapılan ve yapılacak çalışmalara ilişkin de değerlendirmede bulunan Yılmaz, enflasyonun bir arz, bir de talep tarafı olduğunu hatırlattı.
Yılmaz, önceliklendirilmiş alanlarda yapılan çalışmalara işaret ederek, en temel arz unsurlarından birinin gıda, birinin konut, diğerinin enerji olduğunu söyledi.
Dar gelirli ailelerin harcama kompozisyonunun önemli bir kısmını bu 3 kalemin oluşturduğuna dikkati çeken Yılmaz, "Dolayısıyla burada kira, gıda, enerji gibi kalemlerde sağlayacağınız arz yönlü değişimler enflasyonu da, sosyal refahı da çok etkileyen hususlar. Bu bakış açısıyla yine önemli inisiyatifler geliştiriyoruz." dedi.
Gıdada sulama projelerini tasarruf tedbirlerinin dışında tuttuklarını ve çok ciddi anlamda önceliklendirdiklerini vurgulayan Yılmaz, gıda arzını ve tarımsal üretimi artırma, lojistikte yaşanan kayıp gibi konularda yapılan çalışmalara ilişkin bilgi verdi.
Yılmaz, "Tarladan markete gelene kadar yüzde 30’u telef oluyor diyelim ürünün, bu da fiyata yansıyor. Dolayısıyla lojistikte iyileştirici tedbirler öngörüyoruz. Burada termal kaynaklarla tarımsal üretimden tutun, daha akıllı tarım uygulamalarıyla verimliliği artırmaya varıncaya kadar çeşitli politikalarla gıda arzını artırıcı yaklaşımımız var." değerlendirmesinde bulundu.
"SOSYAL KONUT MESELESİNE ÇOK DAHA BÜYÜK AĞIRLIK VERECEĞİZ"
"Sosyal konut" konusuna da değinen Yılmaz, şunları söyledi:
"Deprem yükümüz azaldıkça bütün gücümüzle sosyal konut üretimini artıracağız, özellikle metropollerden başlamak üzere. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız bu anlamda bazı hazırlıklar yapıyor. Burada tabii yeni nüfus dinamiklerimizle de ilişkilendiriyoruz bu yeni politikamızı. Dolayısıyla daha uygun ölçeklerde, daha düşük maliyetle, enerjiyi verimli kullanan, afetlere karşı dayanıklı, çok yönlü politikalarımızı da yansıtan ama aynı zamanda fonksiyonel bir sosyal konut anlayışıyla kitlesel üretimi öngören yine bir hazırlığımız var. Depremin harcamalarında bu sene inşallah kırılma senemiz, bu yılın ortalarına doğru büyük oranda yükümüz hafifleyecek. Dolayısıyla sosyal konut meselesine önümüzdeki dönemde çok daha büyük ağırlık vereceğiz. Şu anda yürüyen programlarımız var, bir taraftan onları hızlandıracağız, bir taraftan da yeni bazı programlarla sosyal konut üretimini, arzını destekleyeceğiz. İşte bu bir taraftan da enflasyonla mücadelemize de hem ev fiyatları hem kiralar bazında destek veren bir program olacak."
"ENERJİDE İZİN RUHSAT SÜREÇLERİNİ KOLAYLAŞTIRAN BİR YAKLAŞIMIMIZ VAR"
Enerjide izin ruhsat süreçlerini kolaylaştıran, daha fazla yenilenebilir enerji üretimini destekleyen bir yaklaşımları bulunduğunu dile getiren Yılmaz, "Burada yine tarife sisteminde yüksek gelirlilerle düşük gelirlileri birbirinden ayırıcı bir yaklaşımımız var. Hem üretimi artırma hem de bunu daha farklı sosyal kesimlere farklı yansıtma yaklaşımımız bulunuyor. Bunlar tabi arz yönlü politikalarımızın bir kısmı. Bir taraftan da lojistik, arz yönlü politikalarımızın en önemli başlıklarından biri." ifadelerini kullandı.
Cevdet Yılmaz, demir yollarına bu çerçevede öncelik verdiklerini belirterek, kara ve demir yolları başta olmak üzere, üretim alanlarıyla pazarları birbirine bağlayan hatları önceliklendirdiklerini, buralardaki maliyetleri aşağıya çekmeye gayret ettiklerini söyledi.
Yılmaz, şunları kaydetti:
"Ulaştırma Bakanlığımız bu perspektifle yatırım stokunu yönetiyor. Belki dönüşüm bir yılda olmayabilir ama önümüzdeki dönemde her yıl bu yönde değişimlerle bir süre sonra çok daha güçlü bir şekilde lojistik perspektifinin yansıdığını göreceğiz. Hem uluslararası ticaretimizde hem iç ticaretimizde bunun olumlu yansımaları olacak. Dolayısıyla sadece talep yönlü bakmıyoruz, arz yönlü politikalarla da bakıyoruz. Fakat belirttiğim gibi deprem koşulları bir kısıtlayıcı koşul olarak bütçemiz üzerinde bazı yükler oluşturuyor. O da bu sene büyük oranda artık gündemimizden çıkmış olacak."
Tepkiniz Nedir?